| 
      
        |  | Başlıklar |  
        
         |   
 Kronik Miyeloid Lösemi "Erişkin bir hastada çok büyük bir dalak ciddi bir kan hastalığına işaret edebilir. Bu hastalıklardan biri de genellikle yavaş seyirli bir lösemi türü olan KML (Kronik Miyeloid Lösemi) dir" Lösemi Nedir? Lösemi; lökosit  dediğimiz, kemik iliğinde yapılan beyaz  kan hücrelerinin kanseridir. Löseminin akut ve kronik olmak üzere iki tipi  vardır. Akut lösemiler; birden ortaya çıkan, hızla ilerleyen ve hastayı düşkün  bırakan lösemiler olup, akut lenfoblastik ve akut miyeloblastik olmak üzere iki  ana tipten oluşmaktadır. Kronik lösemiler ise, daha yavaş seyirli olan, hastayı  genellikle birden  kötüleştirmeyen lösemilerdir. Kronik miyeloid (miyelositik) ve kronik  lenfositik lösemi olmak üzere iki ana tipi içermektedir. Akut lösemilerde kanda  lökosit sayısı düşük, normal, yüksek olabilirken, kronik lösemilerde kanda  lökosit sayısı artmıştır. Löseminin hangi tip olduğu, hastanın muayenesinin  yanı sıra, kan ve kemik iliğindeki hücrelerin bazı özel boyalar ile boyanması ve  mikroskop altında incelenmesi ve daha ileri laboratuar incelemelerinin  yapılmasıyla hematologlar tarafından konur. Her lösemi tipinin kendine özgü  birçok alt tipi ve tedavi şekli vardır.
 Kronik Miyeloid  Lösemi Nedir? Lökositler  granülosit, lenfosit ve monosit denilen hücrelerden oluşur. Kronik miyeloid  lösemi, granülositlerin kanseridir ve bu hastalıkta granülositlerin sayısı  artar. Granülositlerin yanı sıra trombosit dediğimiz, kanın pıhtılaşmasını  sağlayan hücreler de kanda artabilir. Hastalık KML diye kısaltılarak da  ifade edilir. Kronik miyeloid lösemi (KML) her yaşta görülebilir ancak en sık  40 - 50 yaşları arasında ortaya çıkar. Çocuklarda nadir görülür. KML, kuşaktan  kuşağa geçen kalıtsal bir hastalık değildir.  Her 100 lösemili hastanın  20-30’u kronik miyeloid lösemidir. KML erkeklerde kadınlara göre biraz daha sık  görülür. Kan hücreleri kemik iliğinde olgunlaştıktan sonra kana geçerler. Kemik  iliğinde olgunlaşmakta olan hücreler   öncül hücreler olarak adlandırılır.KML hastalarında yeterince olgunlaşmamış  hücreler kemik iliği ve kanda sayıca artarlar. Normalde beyaz kan hücrelerinin  sayısı 5 - 10 bin/mm3  arasında iken bu hastalıkta sayıca artarlar ve  50 binden - 200 bine ulaşan lökosit artışı görülebilir. KML’de beyaz seri  hücreleri sadece kanda artmaz, aynı zamanda dalak başta olmak üzere diğer  dokulara da yayılabilir. En sık görülen bulgu dalak büyüklüğüdür.
 Kronik Miyeloid Löseminin sebebi nedir?   Kronik miyeloid  lösemide, kan hücrelerinde “ Philadelphia kromozomu ” denilen kalıtsal olmayan  bir genetik anormallik görülür. Normalde hücrelerimizde 23 çift kromozom  vardır. Kronik miyeloid lösemide 22. kromozomda bir yapısal değişiklik ortaya  çıkar. Bu değişmiş 22. kromozoma Philadelphia kromozumu denir. Lösemili  hücrelerin kanda artmasına Philadelphia kromozomu neden olur. Kan hücrelerinde  Philadelphia kromozomunun neden ve nasıl oluştuğu çok iyi bilinmemektedir.  Hiroshima ve Nagasaki’de atom bombası atılmasından sonra KML sıklığının  belirgin artması radyasyonun KML’ye yol açabileceğini düşündürmüştür. Hastanede  çekilen filmlerle alınan radyasyon miktarı çok az olup KML gelişmesine yol  açmadığı düşünülmektedir. Kronik miyeloid lösemi bulaşıcı bir hastalık  değildir.
 Kronik Miyeloid  Lösemili hastaların hangi şikayetleri olur?     Hastalığın erken  dönemlerinde hastaların genellikle şikâyetleri yoktur. Hastaların yaklaşık  %40’ında başka nedenlerle gittikleri hastanede kan testleri yapıldığında  tesadüfen lökosit düzeyinin yüksek bulunması ile tanı konur. Hastalığın  ilerlemesi ile yorgunluk, ateş, gece terlemesi gibi yakınmalar gelişir. Bazı  hastalarda kilo kaybı olur. Bir kısım hastada ise dalak büyümesi nedeniyle  karın sol üst kısmında, sol kaburga altında dolgunluk, sertlik hissetme  şikâyeti ortaya çıkar. Bu bulgular kronik miyeloid lösemi yanı sıra, başka birçok  hastalıkta da görülebilir, bu nedenle bu belirtilerden şüphelenildiğinde  doktora gidilmelidir.
 Kronik Miyeloid  Löseminin Tanısı Nasıl Konulur?   Yukarıdaki  şikâyetlerle başvurduğunuz hekim sizden tam kan sayım testi ister. Kan  sayımında lökosit sayısının yüksek bulunması ayırıcı tanıda kronik miyeloid  lösemi düşündürebilir ve daha ileri testlerle tanınızın konulması için bazen  hematoloji uzmanına başvurmanız önerilir. Muayeneniz sonrası yapılan bir dizi  testle hastalığınızın tanısı konulur. Bu testler arasında kan hücrelerinin  doktorunuz tarafından gözle değerlendirilmesi amacıyla parmak ucu ya da  damarlarınızdan alınan kanınızın cam üzerinde yayılıp  boyandıktan sonra (=periferik kan yayması)  mikroskop altında incelenmesi çok önemlidir. Bu incelemenin ardından kemik  iliği incelemesi yapılır. Kemik iliği incelemesinde, kalça kemiği (=pelvis) ya  da göğüs kemiğinden (=sternum) kemik iliği örneği alınır, mikroskop altında  incelenir, kromozom incelemesi yapılır. Kemik iliğinden örnek alma işlemi  (=kemik iliği aspirasyonu), 15-20 dakikalık bir işlemdir ve önce kemik  iliğinden örnek alınacak bölge uyuşturulur ve sonra bir iğne ile girilerek  kemik iliğinden enjektörle 0.5-1 ml örnek çekilir. Bazen de ilik yanı sıra  2-2.5 cm’lik bir kemik iliği parçası da (=kemik iliği biyopsisi denir) alınarak  patolojik incelemeye gönderilir. Bu işlemler hastaneye yatarak yapılabileceği  gibi poliklinik koşullarında da yapılabilir. Kronik miyeloid löseminin kesin  tanısı kemik iliği örneğinin veya bazı koşullarda kanın kromozom incelenmesinde  Philadelphia kromozomunun veya bu kromozomda bulunan ve bcr-abl olarak  adlandırılan anormal genin kemik iliği veya kanda saptanması ile konur.  Hastaların yaklaşık %90-95’inde Philadelphia kromozomu saptanır. Philadelphia  kromozomu, t(9;22) diye yazılır ve bunun anlamı 9 cu kromozomdan bir parçanın  kopup 22’ci kromozoma gelmesi, 22’ci kromozomdan bir parçanın da 9’cu kromozoma  gitmesidir. Bu yer değiştirme neticesinde oluşan anormal 22’ci kromozom  Philadelphia kromozomudur. Kromozomun boyu kısalır ve oluşan gen bcr-abl olarak  isimlendirilir. Philadelphia kromozomu ve bcr-abl FISH veya  PCR olarak adlandırılan yöntemler  veya klasik kromozom inceleme yöntemi ile  gösterilir. KML tanısında ikincil önemi olan diğer bir test ise lökosit alkalen  fosfataz düzeyidir ve KML hastalarında düşüktür.
 KML başka hastalıklarla karışabilir mi?   Enfeksiyonlarda,  kronik miyelomonositer lösemide, kolon, mide kanseri gibi organ kanserlerinde  de bazen KML’de olduğu gibi lökosit sayısı çok artabilir. Kesin tanı doktorunuzca  belirlenecektir.
 Kronik Miyeloid  Löseminin Seyri Nasıldır?   Hastalığın kronik,  akselere (hızlanmış) ve blastik evre (akut lösemiye dönüşme) denilen 3  safhası vardır. Hastalar tanı konulduğunda genellikle kronik evre denilen  aşamadadır. Bu evrede hastalık yavaş seyirlidir ve hastaların şikâyetleri  azdır, normal yaşamlarını sürdürürler, hastaneye nadiren yatarlar, tedavilerini  ayaktan alırlar. Bu dönemde ilaç dozlarının düzenlenmesi için düzenli kan  testlerini ve muayenelerini poliklinik takiplerine uyarak yaptırmaları gerekir.  Kronik evrenin süresi hastadan hastaya değişmekle birlikte tedavi edilmediğinde  veya tedaviye yanıt alınamadığında ortalama 3 - 4 yıldır. Bu sürenin sonunda  hastalar akselere (=hızlanmış) evre dediğimiz evreye girerler. Bu evrede ise  hastanın belirtilerinde (ateş, kilo kaybı, yorgunluk, kemik ağrıları vd) artış  yanında, muayenelerde dalak büyüklüğü artar. Kan lökositlerinin sayısı daha  fazla artış eğilimi kazanır ve bu artışı kontrolde tutmak için verilen ilaç  dozları artar. Bu dönem birkaç aydan  bir yıla kadar sürebilir. Hastalarda  hızlanmış evreden sonra, blastik evre denilen evre gelişir. Bu evrede kronik  miyeloid lösemi akut lösemiye dönüşür. Bu dönemde hastalarda ateş   gelişir, ciltte morluklar oluşur, halsizlik, yorgunluk, kemik ağrıları vd  belirtiler giderek artar. Blastik evre döneminde hastaların hastanede yatarak  tedavi görmeleri gerekir. Blastik evrenin tedaviye  yanıt oranı genellikle  düşüktür. Hastalığınızın hangi safhada olduğunu sizi izleyen hematolog  kan ve kemik iliğinizi değerlendirerek  söyleyecektir.
 Kronik Miyeloid  Lösemi’de Ne Tür Tedaviler Kullanılır?   KML’de tedavi  hastalığın kronik, hızlanmış, blastik evrede olmasına ve hastanın yaşına göre  değişmektedir.
 Hastalar ilk tanı  konulduğunda genellikle kronik evrededirler ve lökositleri çok yüksektir.  Lökosit sayıları bazen çok yüksek sayılara ulaşıp damarları tıkayabilir ve  böyle riskli durumlar oluştuğunda hücre ayırıcı (=cell ceperator) denilen  aletlerle lökaferez denilen işlem yapılarak lökositlerin bir kısmının  vücuttan uzaklaştırılması gerekebilir. Bu işlemde hastanın bir kolundan devamlı  kan alınır ve hücre ayırıcı denilen alete gelir. Burada lökositler kandan  ayrılıp bir torbada toplanır, hastanın kanının geri kalan kısmı (alyuvar,  plazma, trombosit) hastaya diğer kolundan geri verilir. Lökaferez işlemi birkaç  saat sürer. Lökaferez işlemi gerekip gerekmediğine doktorunuz karar verecektir.  Lökaferez gerekmeyen hastalarda çok yüksek lökosit sayısı hidroksiüre denilen  ilaçla düşürülebilir.
 KML tedavisi yıllar  içinde önemli değişiklikler göstermiştir. Kronik evredeki olgulara önceleri  sadece hastalığı kontrol altında tutmaya dönük tedaviler uygulanırken giderek  hastalığın olumsuz seyrini tamamen değiştirecek ve kür oluşturabilecek  tedaviler gündeme gelmiştir.
 Yıllar önce sıkça  kullanılan ilaçlar olan Busulfan ve Hidroksiüre kan sayımlarında olumlu  değişiklikler oluştururlar fakat kür sağlamazlar. Daha sonra keşfedilen  İnterferon ise KML hastalarının küçük bir oranında Philadelphia kromozomunu  azaltıp ortadan kaldırabilmiştir. Bu hastalarda yaşam süresinin uzadığı  gözlenmiştir. Kemik iliği nakli (yeni adıyla kan kök hücresi nakli) ise KML’de  kür oluşturma olasılığı yüksek olan tek tedavi olarak 2000’li yılların  başlangıcına kadar vericisi bulunan hastalarda çok başvurulan bir yöntem  olmuştur. Pek çok hasta kök hücre nakli ile KML’den kurtulmuş olmakla birlikte  kök hücre naklinin oluşturduğu riskler nedeniyle bir grup hasta ciddi nakil  komplikasyonları ile karşılaşabilmektedir.
 KML hastalarında  yaklaşık 10 yıl önce bulunan ve Philadelphia kromozomunun etkilerini ortadan  kaldırmaya yönelik (tirozin kinaz engelleyici)   İmatinib (Glivec) adlı ilaç bugün için ilk basamak tedavinin temelini  oluşturur. Halen en yaygın kullanılan KML ilacı olan İmatinib hastalığın seyrini  olumlu yönde olmak üzere önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu ilaç KML’nin  belirtilerini kontrol etmekle kalmayıp hastaların önemli bir kısmında  Philadelphia kromozomunu ortadan kaldırabilmektedirdir. Bu ilacın keşfinden  sonra dünya genelinde KML olgularında kök hücre nakli uygulamalarının sayısı  büyük ölçüde azalmış ve sadece belirli hasta gruplarında uygulanır hale  gelmiştir.
 Bunun dışında  İmatinib tedavisini yan etkiler nedeniyle kullanamayan veya bu tedaviye yanıt  vermeyen hastalardan ikinci kuşak tirozin kinaz engelleyici  tedavi alternatifleri olan Dasatinib  (Sprycel) ve Nilotinib (Tasigna) kullanılabilir.
 Aşağıda bu tedavi  şekillerinden ayrı ayrı bahsedilecektir.
 TEDAVİ  Doktorunuz  hastalığınızla ilgili çeşitli özellikleri değerlendirdikten sonra çeşitli  tedaviler arasından sizin için en doğru tedavi seçimini sizi bu konuda  bilgilendirerek- sizin tercihlerinizi de dikkate alarak- sizinle birlikte  gerçekleştirecektir. I-Tirozin Kinaz Engelleyiciler :   Glivec (Imatinib): KML de  hastalıktan Philadelphia kromozomu sorumludur. Hastalıktaki lökosit artışına  Philadelphia kromozomu yol açar. Bu kromozomda oluşan  bcr-abl adlı yeni bir gen bir enzim proteinin  aktivitesini (tirozin kinaz) arttırır. Glivec, bu proteinin enzim aktivitesini  ortadan kaldırır ve KML’de kanser hücrelerinin çoğalması engellenir. KML’nin  kronik evresinde daha çok olmak üzere hızlanmış ve blastik evrede de etkili  olabilmektedir. Glivec’in 400-100 miligramlık tabletleri vardır ve 400-800  miligram/gün dozlarında kullanılır. Kronik evredaki hastaların %90’ında  hematolojik (kan değerlerinin normalleşmesi ve dalağın normal boyutlara  dönmesi), %60’ında sitogenetik (Philadelphia kromozomunun kaybolması) yanıt  (remisyon) sağlar. Hızlanmış evrede %65, blastik evrede ise %20-30 yanıt  sağlar. En önemli yan etkileri göz çevresinde, bacaklarda oluşan ödem, bulantı  ve bacak ağrılarıdır. Ülkemizde, tüm dünyada olduğu gibi kronik evre KML  hastalarında ilk basamak tedavisi olan imatinibin dozu 400 miligram/gündür. Dasatinib (Sprycel), Nilotinib (Tasigna): İmatinib  tedavisini kaldıramayan veya bu tedaviye yanıtı bulunmayan hastalarda  kullanılabilecek ikinci kuşak imatinib benzeri (tirozin kinaz inhibitörü)  ilaçlardır. Dasatinibin kronik evre KML hastalarında önerilen günlük dozu 100  miligram, Nilotinibin ise hem kronik hem de hızlanmış evredeki olgulardaki  kullanım dozu günlük toplam 800 miligramdır (2x400mg). Dasatinib hızlanmış ve  blastik evre hastalarda 140 miligram/gün (2x70mg) dozunda kullanılabilir. Her  iki ilacın da dozları doktorunuz tarafından takibinize göre ayarlanacaktır.  İmatibine benzer yan etkileri olmakla beraber dasatinib tedavisi sırasında  akciğer zarları arasında sıvı toplanması (plörezi) ve nilotinib tedavisi  sirasinda da pankreas iltihabı (pankreatit) oluşabilir. Her iki ilaç da nadir  de olsa kalpte ritm problemlerine neden olabilmektedir. II-Kemik  iliği nakli:  Kemik iliği nakline günümüzde artık kök hücre  nakli denmektedir. Bundan sonraki kısımlarda kemik iliği nakli yerine  kök hücre nakli deyimini kullanacağız. Halen KML tedavisinde eskisine oranla  daha az başvurulmakla birlikte diğer tedavilere yanıt vermeyen, bu tedavileri  kullanamayan, ileri evrelere geçiş gösteren ve bunun dışında doktorunuzun  belirleyeceği bazı gerekçeler olduğu durumlarda uygulanması zorunlu olabileceği  gibi nakil için olumlu özellikleri olan bir grup hastada en uygun tedavi  olabilir. Kök hücreler normalde  kemik iliğinde %1 oranında bulunurken, dolaşan kanda %0.1-0.01 oranında  bulunur. Ancak, büyüme faktörü dediğimiz ilaçlarla kandaki kök hücre miktarı  kanda %1’e çıkartılabilmekte ve  kök hücre naklinde kullanılmaktadır.  KML’de kök hücre nakli; HLA dediğimiz doku grubu uygun kardeşten, kardeş yoksa  doku grubu uygun akraba dışı vericiden kemik iliği ya da kandan kök hücreler  alınarak yapılmaktadır. Kök hücre kaynağı olarak kemik iliği kullanılacak  olursa vericinin kalça kemiklerinden genel anestezi altında bir litre civarında  kemik iliği alınır ve alıcıya büyük damarlara yerleştirilen bir kateterden  verilir. Vericinin birkaç gün kalça ağrısı olur ve alınan kemik iliğinin yerine  birkaç haftada yenisi oluşur. Vericilere bir süre kan yapımı için ağızdan demir  içeren ilaçlar verilebilir. Verici, kemik iliği yerine kandan kök hücresi  verecek olursa, dört gün büyüme faktörü (Neupogen, Granulocyte veya Leucomax)  dediğimiz ilaçları alma sonrası genel anestezi gereksinimi olmadan bir  koluna girilen iğneden gelen kan hücre ayırıcı denilen alet ile toplanır ve kök  hücreler ayrılıp torbaya aktarılır. Kalan kan vericiye diğer koluna takılan  iğneden geri verilir. Bu işlem 3 - 4 saat sürer ve yeterli kök hücresi  toplanana dek 2 - 3 kere yapılabilir. Alıcıya kök hücreleri verilmeden önce  yaklaşık bir hafta süren kemoterapi ve veya radyoterapi içeren hazırlama  rejimleri uygulanır. Takiben kök hücre nakli gerçekleşir. Kök hücre verilmesini  takiben ortalama iki-dört hafta içinde yeni kök hücreleri kan yapmaya başlar.  Kök hücre nakli ile kronik evredeki KML’li hastaların yaklaşık % 60-70’inde  uzun sureli iyileşme sağlanır.Bu oran daha ileri evredeki KML hastalarında daha  düşüktür.
 Kök hücre nakli  sırasında işlem komplikasyonlarına bağlı hasta kaybı riski vardır. Kök hücre  nakli yapılan hastaların bir kısmında daha sonraki yıllarda hastalık geri  gelebilir ve böyle durumlarda İmatinib veya diğer tirozin kinaz engelleyiciler  verilir veya eski vericinin lenfositleri hücre ayırıcılar ile toplanıp alıcıya  verilir (=donör lenfosit infüzyonu) ve tekrar hastalığın iyileşmesi  sağlanabilir.
 III-Diğer  Tedaviler  İnterferon-alfa  tedavisi: İnterferon normalde vücutta az miktarlarda yapılan bir maddedir ve alfa, beta  ve gamma diye 3 tipi vardır. KML tedavisinde kronik evrede alfa interferon  kullanılır. 2000 öncesinde kullanımı daha fazla iken imatinibe göre daha az  etkili olduğundan son yıllarda kullanımı azalmıştır. İnterferon; vücudun kanser  hücresine karşı olan bağışıklık sistemini uyarır ve kuvvetlendirir, kanser  hücresinin çoğalma hızını yavaşlatır. İnterferon alan hastalarda ateş, adale  ağrısı, eklem ağrısı, baş ağrısı olabilir. Bu etkiler interferon öncesi alınan  analjezikle (ör:parasetamol) engellenebilir.Ancak ateş düşüren aspirin ve  benzeri antiromatizmal ilaçlar interferonun etkisini ortadan kaldırdığı için  kesinlikle birlikte kullanılmamalıdır. Fakat zamanla azalır. Hastalara  interferon enjeksiyonunu yapmaları öğretilir ve hastalar kendi enjeksiyonlarını  yapabilir. İnterferon sitozin arabinozid veya hidroksiüre gibi ilaçlarla birlikte  de uygulanabilir.
 Hidroksiüre tedavisi: Beşyüz  miligramlık kapsül şeklinde ilaçtır ve ağızdan yutulur. Günlük dozu 1-8 tablet  arası değişebilir. Lökosit sayısının hızla kontrol edilmesinde yararlıdır. Çok  özel gerekçelerle nadiren uzun süreli de kullanılır. İlacın kesilmesini  gerektirecek düzeyde önemli yan etkisi seyrektir. İlacı alırken beraberinde kan  ürik asit düzeyi yükselmesini engelleyen allopurinol isimli ilaç alınır.  Lökosit düzeyinize göre, hidroksiüre  dozu ayarlanır, bu nedenle düzenli aralıklarla kan sayımınız gerekir. Hidroksiüre tedavisi hastalığı  kontrolde tutar, ancak hastalığın yok edilmesi gibi bir etkisi yoktur. Hydrea  adıyla ruhsatlı bulunmaktadır.
 Busulfan tedavisi: İki  miligramlık tabletleri (Myleran)  ve ayrıca ampul formları vardır. Eskiden sık  kullanılmasına rağmen, günümüzde KML tedavisinde busulfan sadece kemik iliği  nakli öncesindeki hazırlama rejimlerinde kullanılmaktadır.
 Tedavinin etkili olup  olmadığı nasıl anlaşılır? Lökosit sayımının 5 – 10 bin arası olması ve  diğer kan sayımlarının da normalleşmesi hastalığın kontrolde olduğunu gösterir.  Bu hastalarda dalak büyüklüğü de   kaybolması ile oluşan yanıta hematolojik remisyon (=yanıt,iyilik hali)  denir. Tedavinin etkinliğini değerlendiren diğer test ise kromozom analizi, FISH,  PCR ile bcr-abl geninin (Philadelphia kromozomu) araştırılmasıdır. Philadelphia  kromozomunun azalması/kaybolmasına sitogenetik yanıt, bcr-abl’nin  azalması/saptanamamasına moleküler yanıt denmektedir ve bu hastalığın vücuttan  temizlendiğine ait güvenilir bir veridir.
 Hastalarca  dikkat edilmesi gereken hususlar:
 
  Kendi kendinize lökositinize baktırıp  doktorunuza danışmadan doz ayarlaması yapmayınız.Aldığınız ilaçlar kan lökosit ve trombosit  düzeyinizi düşürebilir, bu nedenle tam kan sayımınızı doktorunuzun önerdiği  zamanlarda yaptırmayı ihmal etmeyiniz.Ateşiniz 38.5°C üzerine çıkarsa doktorunuza bilgi verin ya da hastaneye  başvurun.Ağrı kesicilerle geçmeyen şiddetli kemik  ağrılarınız ortaya çıkarsa doktorunuza   başvurunuz.İlaçların bilinen yan etkileri konusunda  bilgi sahibi olunuz ve oluşunca paniğe kapılmadan doktorunuzla iletişime  geçiniz.Hekimlerin önerdiği ilaçlar dışında başka  hastaların veya kişilerin önerdiği hiçbir ilaç ya da bitki özü gibi maddeleri  kullanmayınız.Doktorunuzun önerdiği tedavi dışındaki  uyarılarını da dikkate alınız. Daha ayrıntılı bilgi  için genel bilgilere bakınız. Başvurulabilecek Kaynaklar  ve Web siteleri
   |