Merhaba,
Label

43. Ulusal Hematoloji Kongresi Basın Bülteni

04.12.2017

43. ULUSAL HEMATOLOJİ KONGRESİ

BASIN BİLGİ NOTU 4 KASIM 2017

Derneğimizin kuruluşunun ellinci yılında, ulusal kongremizin kırk üçüncüsünü düzenlemenin gururunu yaşıyoruz. Kongremize salı günü çok başarılı geçen “BCR/ABL Negatif Kronik Miyeloproliferatif Neoplaziler (KMPN) Kursu” ile başladık. Bu sene 50. yılımıza yakışır bir bilimsel program hazırlamaya gayret ettik ve tüm meslektaşlarımıza hem sosyal hem bilimsel açıdan zengin 4 günlük bir bilimsel şölen sunmayı amaçladık. Bu kapsamda kongremize gönderilen bildiri sayısı ve kayıt sayısı, bu dönemde THD gücünün bir kanıtı olarak bizleri çok mutlu etti. Kongremize 17 konu başlığında toplam 419 bildiri gönderildi. Bildiriler puan sıralamasına göre sözel ve e-poster sunusu olarak seçildi. Bu puanlara göre 10 oturumda 50 sözlü sunu  ve 10 ekranda 70 tartışmalı poster sunumu seçildi.  

Hematoloji ve Onkolojide Karar Verici Yazılımların (Yapay Zeka) Rolü

Her yıl olduğu gibi bu yıl da bilimsel işbirliği içinde olduğumuz yabancı derneklerle ortak hazırladığımız uluslararası günde, konusunda uzman yabancı konuklarımızdan güncel gelişmeleri dinleme fırsatı bulduk.

Bu konuşmalardan belki de en ilginç olanı Mayo Clinic’den Dr. Shahrukh Hashmi’nin “Hematoloji ve Onkolojide Yapay Zekanın Rolü” başlıklı konferanstı. Dr. Hashmi, kemik iliği nakli ile uğraşan bir hematolog olmanın ötesinde aynı zamanda bir halk sağlığı uzmanı ve gelişen teknoloji ve hayatımızda önemli bir yer tutan internet sayesinde oluşan “büyük veri” yi (big data) kullanarak çalışan ve “yapay zeka” olarak anılan karar verici yazılımların hematoloji/onkoloji alanlarında nasıl bir etki yaratabileceği konusunda çalışıyor. Yaptığı sunumda yapay zeka yazılımları ile çalışan bilgisayar programlarından yakın bir gelecekte hastalar hakkındaki tüm muayene ve laboratuar bulgularını girerek tanı ve tedavi önerisi alınabileceğini anlattı. Benzer şekilde hali hazırda bazı yapay zeka programlarının klinik çalışmalar için uygun olabilecek hastaların belirlenmesinde kullanılmaya başlandığını bildirdi. Dr. Hashmi, söz konusu programların henüz gelişme aşamasında olduğu gelecekte tıbbi kararların verilmesinde ve en uygun tedavinin seçilmesi konusunda hekimlere yardımcı olabileceği ancak duygusal ve sosyal etkileri değerlendirmede yetersiz kaldıklarından hekimlerin yerini almasının beklenmediğini bildirdi.

Bu bağlamda geçen yıl içinde hematoloji alanında meydana gelen gelişmelerden derlediğimiz basın bültenini aşağıda bulabilirsiniz.

Kan Hastalıklarının Avrupa Birliği’ne Maliyeti 23 milyar Avro; ABD’de Biyobenzerler Sayesinde Gelecek 10 Yılda 54 Milyar Dolar Tasarruf Etmeyi Planlıyor

Basın bültenine çok yakın bir zamanda Avrupa’da hazırlanan bir çalışmanın sonuçlarını açıklayarak başlıyoruz.

Avrupa’da kan hastalıkları yaklaşık olarak 80 milyon insanı etkilemektedir. Kan hastalıklarının toplam maliyeti sağlık harcamaları (15.6 milyar Avro), hastalık ve ölüme bağlı üretkenlik kaybı (5.6 milyar Avro) ve resmi olmayan bakım maliyetlerinden (1.6 milyar Avro) oluşmaktadır. Sağlık harcamalarının % 28’i ilaçlarla ilgilidir (4.3 milyar Avro).

Avrupa Birliği’nde kan kanseri, akciğer, göğüs ve kolorektal kanserlerden sonra dördüncü en maliyetli kanser türüdür. Sadece sağlık harcamalarına bakıldığında ise, kan kanserleri göğüs kanserlerinden sonra ikinci sıradadır. Kan kanseri tanısında kişi başına düşen maliyetin (14.674 Avro) bütün kanser türlerinin ortalama maliyetinden (7.929 Avro) iki kat daha fazla olduğu gösterilmiştir. Bu durum muhtemelen kan kanseri olan hastaların daha fazla miktarda hastanede kalmalarına ve karmaşık uzun süreli tedavilere bağlıdır. Tedavi maliyetlerinde düşüş sağlayacak en önemli kalem ilaç maliyetleridir. Dolayısıyla mevcut ilaçların muadillerinin üretilmesi piyasada rekabetin artmasına yol açarak ilaç fiyatlarının ucuzlamasına dolayısıyla sağlığa ayrılan bütçe yükünün hafiflemesine neden olacaktır.

Yakın tarihte  yayınlanan bir başka çalışmaya göre ise biyolojik ajan dediğimiz (hormon, protein, aşı, antikor gibi ilaçlar) ilaçların muadillerinin (biyobenzer ilaçlar) piyasaya verilmesi ile ABD’de gelecek 10 yılda 54 milyar Dolar tasarruf sağlanması beklenmektedir.  

Ülkemizde ise toplam sağlık harcamalarının 2017 içinde 75 milyar TL olması beklenmektedir. SGK verilerine göre ilaç harcamalarının toplam sağlık bütçesinden aldığı pay son 10 yıl içinde %45’lerden % 30’lara kadar inmiş ve %28’lik Avrupa Birliği oranına yaklaşmış görünmektedir. 2017 yılı içinde ilaca ödenen paranın yaklaşık 25 milyar TL olması ön görülmüştür. Türkiye’de kanser tedavisine yapılan harcamanın 10-12 Milyar TL olduğu dikkate alınırsa; bu alanda kaliteli muadil ilaçların ülke içinde üretimi ile sağlanacak rekabet ve elde edilecek fiyat düşüşünün önemi daha iyi anlaşılacaktır. 


Akut Lösemi Tedavisinde Yeni Ümitler: Akıllı Hedefe Yönelik Tedaviler

Kan kanseri ya da diğer adı ile lösemi, kan ve kemik iliğini tutan ölümcül bir kanser çeşididir. Hastaların yaşam sürelerine göre akut ve kronik lösemi, köken aldığı hücrelere göre miyeloid ve lenfoid lösemi olarak sınıflandırılır. Akut lösemilerde kemik iliğindeki hücreler olgunlaşma ve farklılaşma özelliklerini yitirmiş olup kontrolsüz bir şekilde çoğalırlar. Bu habis hücreler aşırı çoğaldıklarında diğer olgun hücrelerin oluşumuna engel olurlar. Böylece kansızlık, halsizlik, yorgunluk, kanamaya eğilim, ciddi enfeksiyonlara yatkınlık, ateş, kemik ağrıları, ele gelen bezeler, organ büyüklükleri, diş etlerinde şişkinlik yapabilir. Akut lösemiler tedavi edilmez ise yaşam süresi haftalar veya birkaç ay ile sınırlıdır. Kronik lösemilerde ise sağ kalım yıllar ile ölçülebilir.

Türkiye’de her yıl yaklaşık 1500-2000 lösemi olgusu tanı almaktadır. Erişkinlerde en sık görülen akut lösemi tipi akut miyeloid lösemi (AML) olup, erişkindeki akut lösemilerin %85’ini oluşturmaktadır. Her yaşta görülebilmekle birlikte, genellikle 60 yaş üzerinde görülme sıklığı artmaktadır, medyan yaş 66’dır (Olguların %54’ü 65 yaş üstü, %33’ü 75 yaş üstü). 5 yıllık sağ kalım %25 civarında bildirilmekle birlikte, bu oran hastalığın alt tiplerine göre %5-10 ile (kötü risk grup), %90 (akut promiyelositik lösemi) arasında değişebilmektedir. Tedavi kararı verilirken hasta ilişkili faktörler (yaş, eşlik eden kronik hastalıklar, organ fonksiyonları), hastalık ilişkili faktörler ve elde edilebilir tedaviler bir arada düşünülerek karar verilir. Hastalık ilişkili faktörlerde kromozomlardaki mutasyonlar önemli olup ülkemizde belli başlı merkezlerimizde bu mutasyonlar bakılabilmektedir. Bu mutasyonlara spesifik uygulanan tedaviler ile sağ kalımlar uzayabilmektedir. Ülkemizde mevcut olan ve her gün kullanıma giren yeni hedefe yönelik ajanlar sayesinde başarılı sonuçlar elde edilebilmektedir. Normal hücrelere zarar vermeden habis hücreleri hedefleyerek ortadan kaldıran tedaviler geliştirilmiş olmakla birlikte bu tedaviler standart hücre öldürücü (kemoterapi) tedavilere ek olarak uygulanmaktadır. İlk sıra tedaviler ile akut lenfoblastik lösemi (ALL)’de %75-80, AML’de %80 üzerinde blastik hücreler ortadan kaldırılabilmektedir. Bazı hastalarda hastalığın tekrar etme riskinin yüksek olması veya ilk sıra tedavilere yanıt alınamaması durumunda küratif bir tedavi olan akraba veya akraba dışı kemik iliği nakilleri önerilebilmektedir. Ülkemizde de kemik iliği nakli başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir. Eskiden donör bulmada güçlük çekerken son yıllarda donör tarama havuzumuzun TÜRKÖK sayesinde geliştirilmiş olması, duyarlı insanlarımızın sayısının artması sayesinde uygun kemik iliğine ulaşım zamanla daha da artmaktadır.

AML’de de standart tedavide kullanılmakta olan kemoterapideki ajanların dozlarındaki farklılıklar, dozların arttırılması, çalışmalarda eklenen bazı genetik mutasyonları hedefleyen tedaviler ve kemik iliği nakillerindeki ilerlemeler sayesinde hastalıksızlık elde etme oranları %80’ler üzerindedir.

Akut lösemilerin tedavisinde doğrudan habis lösemi hücreleri üzerindeki antijenleri veya hücreiçi sinyal ileti yolaklarında görev alan mutasyona uğramış (bozularak değişmiş) proteinleri hedef alan antikorlar veya hedefe yönelik moleküller kullanılması başarı oranlarının artmasına neden olmuştur.

Örnek verilecek olursa, bazı AML alt türlerinde sağ kalımı kısaltan, tedaviye yanıt oranlarını azaltan FLT3 mutasyonları olabilir. AML hastalarının %35’inde görülen FLT3 bu mutasyon varlığında hastalıksız sağ kalım da kısadır (%30 x %46). FLT-3 ITD pozitif hasta grubunda bu proteini hedefleyen midostaurin, sorafenib gibi ajanlar çalışılmış, kemoterapiye eklenmesi sayesinde yanıt oranları ve sağ kalım oranları arttırılmıştır. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi  midostaurini tüm sağ kalım avantajı sağlaması nedeni ile 28 Nisan 2017’de FLT3 pozitif AML’de kemoterapi ile kombine kullanımda onaylamıştır. Benzeri şekilde IDH2 (isocitrate dehydrogenase-2) mutasyonu bulunan hastalarda etkili olduğu gösterilen enasidenib de bir başka etkinenzim baskılayıcı ilaçtır.

Ülkemizde ulaşılabilen ve AML’de ilk sırada kullanılabilen bir diğer ajan da gemtuzumab ozogamisindir (GO). GO, toksin (zehir) ile birleştirilmiş AML hücrelerini tanıyan bir antikordan oluşmaktadır. Kötü risk grubunda olmayan 60 yaş üstü AML tanılı hastalarda standart kemoterapiye eklenmiş GO ile anlamlı sağ kalım artışı sağlanmıştır.

ALL’de uygulanan monoklonal antikor tedavileri hedefe yönelik tedavilere verilebilecek en güzel örnektir. Bazı ALL türlerinde CD20 adlı proteini taşıyan habis hücreler bulunur. Bu proteini hedefleyen bir antikor olan rituksimabın kemoterapiye eklenmesi ile sağ kalım oranları %45-%50’lerden %70-80’lere yükselmiştir. Diğer bir örnek Philadelphia kromozomu olarak da adlandırılan bcr/abl mutasyonunu taşıyan ALL’lerdir. Sağ kalım süresi oldukça kısa, tekrarlama oranı yüksek bu lösemi tipinde mutasyonla bozulmuş hücre içi yolakları baskılayan imatinib, dasatinib gibi hedefe yönelik tedaviler ile yanıt oranları arttırılabilmektedir.

Bazı ALL türlerinde hücrelerin yüzeyinde bulunan CD22 proteinini hedef alan bir başka başka antikor da inotuzumab ozogamisindir. Bu ilaç ile nüks ALL hastalarında sağ kalım oranlarında da artış sağlanmıştır. Aynı şekilde şu andan ülkemizde  de erişim imkanı olan, habis B ALL hücrelerindeki CD19 proteinine ve bağışıklık sisteminin bir elemanı olan T hücrelerindeki CD3 proteinine bağlanarak hastanın kendi immün hücrelerini (T hücrelerini) hastanın tümör hücrelerine yönlendiren iki taraflı antikor tedavisi olan blinatumumab ile nüks olgularda sağ kalım uzatılmıştır. Bu sayede nüks ALL’lerde uygun kök hücre vericisi bulunup kök hücre nakli yapılana dek hastalara zaman kazandırılmaktadır. Yine nüks etmiş ALL hastalarında kullanıma giren bir diğer tedavi de CAR T-hücre uygulamasıdır. Bu yöntem genetiği değiştirilmiş hastanın bağışıklık sistemine ait T hücrelerin vücut dışında tümör hücresine karşı eğitilmesi ve lösemi ile savaşmak üzerine yine hastaya verilmesi esasına dayanır. Bu tedavi ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Eylül 2017’de Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu tarafından ruhsatlandırılmıştır.

Özetle, Her iki lösemide de tedavi süresi uzun ve sancılı olup maddi manevi her yönden destek gerektirmektedir. Lösemi tedavisi için halen pek çok çalışma yapılmakta olup, gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da onay almış ve kullanımda olan pek çok hedefe yönelik ajana ülkemizde de artık ulaşılabilmektedir. Öte yandan yeni gelişmekte olan hedefe yönelik ajanlar ve kişinin kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücresini hedefleyen yeni tedaviler gelecek için umut ışığı olacaktır.


BASIN TOPLANTISI KONUŞMACILAR:

Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir

THD Yönetim Kurulu Başkanı 

Trakya Üni. Tıp Fakültesi İç Hast. ABD Hematoloji BD Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Tülin Tiraje Celkan

THD Yönetim Kurulu İkinci Başkanı 

İstanbul Üni. Cerrahpaşa TF Çocuk Sağ. ve Hast. ABD Çocuk Hematoloji Onkoloji BD Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Güner Hayri Özsan

THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri 

Dokuz Eylül Üni. Tıp Fakültesi İç Hast. ABD Hematoloji BD Öğretim Üyesi


Doç. Dr. Muhlis Cem Ar

THD Yönetim Kurulu Araştırma Sekreteri

İstanbul Üni. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Has. ABD Hematoloji BD Öğretim Üyesi

Dr. Shahrukh Hashmi

Mayo Clinic, Minnesota-USA